İçindekiler
ToggleVelayet Hukukunun Temel Prensipleri ve “Çocuğun Üstün Yararı” İlkesi
Velayet, Türk Aile Hukuku sisteminin en hassas ve dinamik kurumlarından biridir. Boşanma veya ayrılık süreçlerinde, ebeveynler arasındaki hukuki ilişkinin sona ermesinin ötesinde, müşterek çocuğun geleceğini şekillendiren en temel kararlardan birisi de, velayetin kime verileceğidir. Bu yazımızda, “Çocuğun velayeti hangi durumlarda anneye verilir?” sorusunu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK), ilgili uluslararası sözleşmeler ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatları ışığında, kapsamlı bir hukuki analizle yanıtlamayı amaçlamaktayız. Yazımızda; velayet kararlarının merkezinde yer alan “çocuğun üstün yararı” ilkesini temel alarak, “Çocuğun velayeti hangi durumlarda anneye verilir?” sorusuna verilecek cevaplarda genel kural ve karineleri, bu kuralların istisnalarını ve yargılama sürecinde dikkate alınan diğer tüm faktörleri detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.
Velayet Kavramının Hukuki Tanımı ve Kapsamı
Türk Medeni Kanunu’nun 335. maddesi uyarınca, “Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velâyeti altındadır. Yasal sebep olmadıkça velâyet ana ve babadan alınamaz.”. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere velayet, yalnızca bir hak değil, aynı zamanda anne ve babaya yüklenmiş bir dizi ödev ve sorumluluklar bütünüdür. Bu hak ve ödevler, çocuğun şahsının ve malvarlığının korunmasını, onun bakımı, gözetimi, eğitimi ve yasal olarak temsil edilmesini kapsar.
Velayet, kamu düzenine ilişkin, kişiye sıkı sıkıya bağlı bir haktır; bu nedenle devredilemez, miras yoluyla geçmez ve bu haktan önceden feragat edilemez. Evlilik birliği devam ettiği sürece, TMK madde 336/1 gereğince anne ve baba velayeti birlikte kullanırlar. Ancak evlilik birliğinin boşanma veya ayrılık kararıyla sona ermesi durumunda, hâkim, velayeti eşlerden birine bırakmakla yükümlüdür. Bu noktada, velayetin anneye mi yoksa babaya mı verileceği sorusu, velayet davasının en kritik sorularından biridir. Peki; Çocuğun velayeti hangi durumlarda anneye verilir?
“Çocuğun velayeti hangi durumlarda anneye verilir?” Sorusunun Cevabında Ana İlke: Çocuğun Üstün Yararı
Türk velayet hukukunun temel taşı ve vazgeçilmez ilkesi, “çocuğun üstün yararı” ilkesidir. Yargıtay’ın istikrarlı kararlarında ve doktrinde de kabul edildiği üzere, velayete ilişkin tüm değerlendirmelerde mahkemenin öncelikli olarak göz önünde bulundurması gereken yegâne ölçüt budur. Bu ilke, çocuğun sadece o anki değil, gelecekteki fiziksel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve sosyal gelişiminin güvence altına alınmasını kendine amaç edinir.
Bu temel ilkenin yasal dayanakları hem ulusal hem de uluslararası mevzuatta yer almaktadır. Türkiye’nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 3. maddesi, çocuğu ilgilendiren bütün faaliyetlerde çocuğun yararının temel düşünce olması gerektiğini açıkça belirtir. Söz konusu sözleşme, Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca iç hukukun bir parçasıdır ve kanun hükmündedir.
Çocuğun üstün yararı ilkesinin mutlak ve dinamik bir niteliği vardır. Bu, ilkenin statik bir kural olmaktan ziyade, her somut olayın kendine özgü koşullarına göre yeniden yorumlanan ve şekillenen bir kavram olduğu anlamına gelir. Bu ilke, “anne bakımına muhtaçlık” gibi diğer yasal karineleri dahi ikincil kılarak, hâkime son derece geniş bir takdir yetkisi tanır. Dolayısıyla, ebeveynlerin boşanmadaki kusur oranları, ahlaki değer yargıları veya sosyal konumları gibi faktörler, tek başlarına velayet kararını belirlemez. Bu faktörler, ancak ve ancak çocuğun üstün yararını somut olarak etkiledikleri ölçüde dikkate alınır.
Velayet Davalarında Hakimin Rolü: Re’sen Araştırma İlkesi ve Geniş Takdir Yetkisi
Velayet davalarının kamu düzenine ilişkin olması, hâkimin yargılamadaki rolünü klasik bir hukuk davasından farklılaştırır. Hâkim, tarafların iddia, savunma ve delilleriyle bağlı değildir. Çocuğun üstün yararını tespit etmek amacıyla, gerekli gördüğü tüm araştırmaları kendiliğinden (re’sen) yapma yetki ve yükümlülüğüne sahiptir.
Bu kapsamda hâkim;
- Tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının araştırılması için ilgili kurumlara müzekkere yazabilir.
- Çocuğun ve ebeveynlerin yaşadığı ortamı yerinde inceleyebilir.
- 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un 5. maddesi uyarınca, mahkeme bünyesinde görevli psikolog, pedagog ve sosyal hizmet uzmanlarından oluşan bir heyetten “Sosyal İnceleme Raporu” (SİR) alınmasına karar verebilir. Bu raporlar, çocuğun ve ebeveynlerin psikolojik durumu, yaşam koşulları ve aralarındaki ilişki dinamiği hakkında mahkemeye kritik bilgiler sunar.
- İdrak yaşındaki çocuğu bizzat veya uzman aracılığıyla dinleyerek görüşünü alabilir.
Bu re’sen araştırma ilkesi, çocuğun üstün yararı ilkesinin bir gereğidir. Hâkim, tarafların sunamadığı veya gözden kaçırdığı, ancak çocuğun geleceği için hayati önem taşıyan bir delili kendiliğinden toplayarak en adil ve doğru kararı vermeyi amaçlar. Bu durum, velayet davalarının öngörülebilirliğini bir miktar azaltsa da, her çocuğun bireysel durumuna en uygun çözümün bulunmasına olanak tanıyan esnek ve koruyucu bir mekanizma sunar.
“Çocuğun Velayeti Hangi Durumlarda Anneye Verilir?” Sorusunun Cevabında Genel Kural ve Dayanaklar
Boşanma davalarında velayet düzenlemesi yapılırken, kanunlar anne ve babaya eşit haklar tanımışsa da, yargısal uygulamada özellikle belirli yaş gruplarındaki çocuklar için velayetin anneye verilmesini önceleyen güçlü karineler geliştirilmiştir. Bu bölümde , velayetin anneye verilmesinin ardındaki yasal ve içtihadi dayanaklar incelenecektir.
Velayet Davalarında Yasal Dayanaklar ve Eşitlik İlkesi
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, velayet konusunda anne ve babayı temel olarak eşit konumda tutar. Evlilik birliği devam ederken velayetin ortak kullanımı (TMK md. 336/1) bu eşitliğin en net belirtisidir. Boşanma durumunda ise hâkim, velayeti eşlerden birine verirken bu eşitlik prensibini de göz önünde bulundurmak durumundadır. Ancak bu, mutlak bir matematiksel eşitlik değildir. Hukuki eşitlik, çocuğun üstün yararı ilkesi süzgecinden geçirilerek somut olaya uygulanır. Dolayısıyla, kanunda velayetin öncelikli olarak anneye veya babaya verileceğine dair bir hüküm bulunmamaktadır. Karar, tamamen somut olayın koşulları ve çocuğun menfaatleri doğrultusunda şekillenir.
“Çocuğun velayeti hangi durumlarda anneye verilir?” Sorusunun Cevabında “Anne Bakım ve Şefkatine Muhtaçlık” Karinesi ve Yargısal Uygulama
Kanunda açık bir hüküm olmamasına rağmen, Yargıtay’ın uzun yıllardır istikrarlı bir şekilde uyguladığı en önemli karine, küçük yaştaki çocuğun “anne bakım ve şefkatine muhtaç” olduğudur. Bu karine, özellikle okul öncesi dönemdeki (genellikle 0-7 yaş aralığı) çocukların fiziksel ve duygusal gelişimleri için anne varlığının ve ilgisinin hayati önem taşıdığı kabulünü temel alır.
Yargıtay’ın yerleşik kararlarında sıklıkla şu ifadeye yer verilir: “Ana yanında kalmasının çocuğun bedeni, fikri, ahlaki gelişmesine engel olacağı yönünde ciddi ve inandırıcı deliller bulunmadığı ve hemen meydana gelebilecek tehlikelerin varlığının da ispat edilmediği gözetilmeden, ana bakım ve şefkatine muhtaç çocukların babanın velayetine bırakılması usul ve yasaya aykırıdır.”
Bu içtihat, bir ispat yükü dağılımı yaratır. Anne, velayetin kendisine verilmesi için doğal bir avantaja sahiptir. Babanın bu karineyi çürütebilmesi için, annenin velayet görevini yerine getirmesinin çocuk için “ciddi ve inandırıcı” bir tehlike oluşturduğunu somut delillerle ispatlaması gerekir. Soyut iddialar veya annenin eş olarak kusurlu davranışları, bu karineyi kırmak için yeterli değildir.
Ancak bu ilke mutlak değildir ve “çürütülebilir bir karine” niteliğindedir. Çocuğun üstün yararı, annenin yanında kalmasının sakıncalı olduğunu gösteriyorsa (örneğin annenin ciddi sağlık sorunları, uyuşturucu bağımlılığı, çocuğu ihmal etmesi gibi), mahkeme bu karineye rağmen velayeti babaya verebilir. Dolayısıyla, “anne şefkati” ilkesi bir başlangıç noktasıdır, ancak nihai karar her zaman çocuğun menfaatine göre verilir.
Çocuğun Yaş Gruplarına Göre Velayet Kararlarının Değerlendirilmesi
“Anne bakım ve şefkatine muhtaçlık” karinesinin etkisi, çocuğun yaşı ilerledikçe azalır ve yerini başka kriterlere bırakır. Yargısal pratikte yaş gruplarına göre şöyle bir eğilim gözlemlenmektedir:
Çocuğun Velayeti Hangi Durumlarda Anneye Verilir Sorusunun 0-3 Yaşındaki Çocuk İçin Cevabı
Bu dönemdeki çocuklar, anneye mutlak derecede bağımlı kabul edilir. Beslenme, temizlik ve duygusal güvenlik gibi temel ihtiyaçların anne tarafından karşılanması, çocuğun sağlıklı gelişimi için kritik görülür. Bu nedenle, annenin velayet görevini yerine getirmesine engel teşkil eden çok ağır ve istisnai bir durum (ciddi akıl hastalığı, çocuğu terk etme vb.) olmadıkça, velayet neredeyse mutlak bir şekilde anneye verilir.
Çocuğun Velayeti Hangi Durumlarda Anneye Verilir Sorusunun 3-7 Yaşındaki Çocuk İçin Cevabı
Bu yaş aralığında çocuğun anneye olan biyolojik bağımlılığı azalsa da duygusal ve psikolojik olarak anne şefkatine olan ihtiyacı devam eder. Bu nedenle, velayetin anneye verilmesi yönündeki eğilim sürer. Ancak bu dönemde, babanın çocuğa sağlayacağı sosyal ve ekonomik imkanlar, yaşam koşulları gibi faktörler daha fazla dikkate alınmaya başlanır. Çocuğun beyanı bu yaş grubunda alınsa bile, karara etkisi sınırlıdır; mahkeme daha çok ebeveynlerin sunduğu imkanları ve çocuğun menfaatini objektif olarak değerlendirir.
Çocuğun Velayeti Hangi Durumlarda Anneye Verilir Sorusunun 8-12 Yaşındaki Çocuk İçin Cevabı
Yargıtay uygulamasına göre 8 yaş, çocuğun “idrak yaşı” olarak kabul edilir. Bu yaştan itibaren çocuğun kendi düşüncelerini ve tercihlerini makul düzeyde ifade edebileceği varsayılır. Bu nedenle, mahkemenin velayet kararı vermeden önce çocuğu bir uzman (pedagog, psikolog) eşliğinde dinlemesi ve görüşünü alması yasal bir zorunluluktur. Çocuğun beyanı, mahkeme için bağlayıcı olmasa da, kararı etkileyen en önemli faktörlerden biri haline gelir. Anne şefkati karinesinin etkisi bu yaş grubunda oldukça azalmış olup, çocuğun kendi tercihi, ebeveynlerin sunduğu yaşam standartları, eğitim olanakları ve çocuğun alıştığı sosyal çevre gibi unsurlar ön plana çıkar.
Velayet Davalarında Evlilik Dışı Doğan Çocuğun Durumu
Türk Medeni Kanunu, evlilik birliği dışında doğan çocuğun velayeti konusunda son derece net bir düzenleme getirmiştir. TMK’nın 337. maddesi uyarınca, “Ana ve baba evli değilse velâyet anaya aittir.”. Bu kural, babanın çocuğu tanıması veya babalık davası sonucu soybağı kurulmuş olsa dahi değişmez. Velayet, doğumla birlikte yasal olarak doğrudan anneye ait olur ve bunun için bir mahkeme kararına gerek yoktur.
Bu kuralın istisnaları yine aynı maddede belirtilmiştir. Eğer anne küçük, kısıtlı veya ölmüşse ya da velayet hakkı kendisinden alınmışsa, hâkim çocuğun menfaatini gözeterek ya çocuğa bir vasi atar ya da velayeti babaya verir. Görüldüğü gibi, bu istisnai durumlarda dahi velayet otomatik olarak babaya geçmemekte, hâkimin çocuğun üstün yararını değerlendirerek vereceği bir karara bağlı tutulmaktadır.
Çocuğun Velayetinin Anneye Verilmeyeceği veya Anneden Alınacağı İstisnai Durumlar, Çocuğun velayeti hangi durumlarda anneye verilmez?
Velayetin anneye verilmesi yönündeki genel eğilim ve yasal karineler, mutlak ve sınırsız değildir. Çocuğun üstün yararı ilkesi, annenin velayet görevini layıkıyla yerine getirmesine engel teşkil eden veya çocuğun bedensel, zihinsel ve ruhsal gelişimini tehlikeye atan durumlarda, velayetin babaya verilmesini veya anneden alınmasını gerektirebilir. Bu durumlar, mahkeme tarafından somut delillerle ve titiz bir incelemeyle tespit edilmelidir.
“Çocuğun Velayeti Hangi Durumlarda Anneye Verilmez” Sorusunun Cevabında Annenin Yaşam Tarzının Etkisi
Annenin kişisel yaşam tarzı, ancak çocuğun gelişimini olumsuz yönde etkilediği takdirde velayet kararlarında bir faktör olarak değerlendirilir. Yargı kararları, annenin bir “eş” olarak davranışları ile bir “ebeveyn” olarak sorumluluklarını birbirinden ayırmaktadır.
- “Çocuğun Velayeti Hangi Durumlarda Anneye Verilmez” Sorusunun Cevabında Haysiyetsiz Yaşam Sürmenin etkisi: Bu kavram, toplumun genel ahlak anlayışına aykırı, süreklilik arz eden ve çocuğun gelişimini olumsuz etkileyen yaşam biçimini ifade eder. Örneğin, annenin evini sürekli olarak farklı kişilerle paylaştığı, çocuğun tanık olmaması gereken olayların yaşandığı bir ortama dönüştürmesi gibi durumlar, çocuğun ahlaki ve ruhsal gelişimini tehlikeye atacağından velayetin babaya verilmesi için bir neden olabilir. Ancak bu iddiaların somut delillerle (tanık beyanları, sosyal inceleme raporu vb.) ispatlanması gerekir.
- “Çocuğun Velayeti Hangi Durumlarda Anneye Verilmez” Sorusunun Cevabında Aldatma (Sadakatsizlik) etkisi: Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, annenin sadakat yükümlülüğünü ihlal etmesi, yani aldatması, tek başına velayetin kendisinden alınması için yeterli bir sebep değildir. Mahkeme, “kötü bir eş” olmanın otomatik olarak “kötü bir anne” olmak anlamına gelmediğini kabul etmektedir. Ancak, annenin bu ilişkisini çocuğun gözü önünde yaşaması, çocuğu bu ilişkiye dahil etmesi veya bu yaşam tarzı nedeniyle çocuğun bakım ve gözetimini ihmal etmesi gibi çocuğun üstün yararını doğrudan zedeleyen durumların varlığı halinde, aldatma eylemi velayet kararında belirleyici bir rol oynayabilir. Bu noktada kritik olan, eylemin kendisinden ziyade, eylemin çocuğa olan somut etkisidir.
“Çocuğun Velayeti Hangi Durumlarda Anneye Verilmez” Sorusunun Cevabında Annenin Sağlık Durumunun Etkisi
Annenin, velayet görevini sürekli olarak yerine getirmesine engel teşkil eden ciddi sağlık sorunları, velayetin babaya verilmesini gerektirebilir. Bu durum, hem fiziksel hem de ruhsal sağlık sorunlarını kapsar.
- Fiziksel Hastalıklar: Annenin, çocuğun günlük bakımını (beslenme, temizlik, okula götürüp getirme vb.) yapamayacak derecede ağır ve sürekli bir fiziksel hastalığa sahip olması durumunda, çocuğun menfaati gereği velayet babaya verilebilir.
- Ruhsal Hastalıklar: Annenin, velayet görevini idrak etmesini engelleyen veya çocuğun güvenliği için tehlike oluşturan bir akıl hastalığına sahip olması, velayetin kendisine verilmemesi için önemli bir sebeptir. Bu tür iddiaların mutlaka yetkili bir sağlık kuruluşundan alınacak güncel ve detaylı bir sağlık kurulu raporu ile kanıtlanması zorunludur.
“Çocuğun Velayeti Hangi Durumlarda Anneye Verilmez” Sorusunun Cevabında Çocuğun Güvenliğinin Tehlikede Olması: İhmal, İstismar ve Şiddet’in Etkisi
Çocuğun fiziksel ve ruhsal bütünlüğünün korunması, velayet hukukunun en temel amacıdır. Annenin, çocuğun güvenliğini tehlikeye atan davranışlarda bulunması, velayetin babaya verilmesi için en haklı ve ağır sebepleri meydana getirir.
- Şiddet ve İstismar: Annenin çocuğa karşı fiziksel, duygusal veya cinsel şiddet uygulaması, istismarda bulunması ya da üçüncü bir kişi tarafından uygulanan bu tür eylemlere göz yumması, velayet hakkını derhal kaybetmesine neden olacak en ciddi durumlardır.
- İhmal: Çocuğun temel ihtiyaçlarının (beslenme, barınma, giyim, hijyen, sağlık) anne tarafından sürekli ve ciddi bir şekilde karşılanmaması, velayet görevinin ağır ihmali olarak kabul edilir ve velayetin değiştirilmesi için yeterli bir sebeptir. Örneğin, çocuğun okula düzenli gönderilmemesi, aşılarının yaptırılmaması, sağlıksız bir ortamda yaşamaya mecbur bırakılması bu kapsamda değerlendirilir.
“Çocuğun Velayeti Hangi Durumlarda Anneye Verilmez” Sorusunun Cevabında Annenin Velayet Görevini Ağır Şekilde Savsaklamasının Etkisi
Bu kategori, annenin doğrudan çocuğa zarar vermese de velayet sorumluluklarını yerine getirmekte ciddi şekilde yetersiz kaldığı durumları kapsar.
- Bağımlılıklar: Annenin alkol, uyuşturucu madde veya kumar gibi çocuğun sağlıklı gelişimini engelleyecek, ona kötü örnek olacak ve aile bütçesini sarsarak çocuğun ihtiyaçlarının karşılanmasını önleyecek derecede ciddi bağımlılıklarının olması, velayetin babaya verilmesi için önemli bir gerekçedir.
- Suç İşleme ve Hüküm Giyme: Annenin, özellikle çocuğun ahlaki gelişimini olumsuz etkileyecek (hırsızlık, dolandırıcılık vb.) bir suçtan hüküm giymesi ve cezaevine girmesi, velayet görevini fiilen yerine getiremeyeceği için velayetin değiştirilmesi sonucunu doğurur.
- İlgisizlik ve Çocuğu Üçüncü Kişilere Bırakma: Annenin, geçerli bir mazereti olmaksızın çocukla yeterince ilgilenmemesi, onu sürekli olarak kendi anne-babası, akrabaları veya bakıcıların yanına bırakarak sorumluluktan kaçması, velayet görevinin ağır şekilde savsaklanması olarak kabul edilir ve velayetin değiştirilmesi davasına konu olabilir.
“Çocuğun Velayeti Hangi Durumlarda Anneye Verilmez” Sorusunun Cevabında Annenin Velayeti İstememesi veya Çocuğu Terk Etmesi
- Velayeti İstememe: Annenin boşanma davası sırasında veya daha sonra açılan bir velayet davasında, velayeti istemediğini açıkça beyan etmesi durumunda, hâkim çocuğun menfaatine aykırı bir durum görmediği takdirde velayeti babaya verecektir.
- Çocuğu Terk Etme: Evi terk eden anneye velayet verilip verilmeyeceği konusu, terk eyleminin niteliğine bağlıdır. Annenin, evlilik birliğinin kendisine yüklediği sorumluluklardan kaçmak için ortak konutu terk etmesi, bir boşanma sebebi olmakla birlikte, tek başına velayeti kaybetmesi için yeterli değildir. Ancak anne, ortak konutu terk ederken çocuğu da fiilen babanın veya üçüncü kişilerin bakımına bırakmışsa ve uzun süre çocukla ilgilenmemişse, bu durum velayet görevini yerine getirme arzusunda olmadığını gösteren güçlü bir delil olarak kabul edilir ve velayetin babaya verilmesine yol açabilir. Belirleyici olan, evi terk etmekten ziyade, çocuğu ve velayet sorumluluğunu terk etmektir.
“Çocuğun Velayeti Hangi Durumlarda Anneye Verilir?” Sorusunun Cevabında Velayet Kararını Etkileyen Diğer Önemli Faktörler
Velayet kararı verilirken, anne ve babanın durumunun yanı sıra, doğrudan çocuğu ve kardeşlerini ilgilendiren bir dizi faktör de mahkeme tarafından titizlikle değerlendirilir. Bu faktörler, “çocuğun üstün yararı” ilkesinin somut olaylara uygulanması için önem arz eder.
İdrak Yaşındaki Çocuğun Görüşünün Alınması
Modern velayet hukukunun en önemli gelişmelerinden biri, çocuğun bir “obje” değil, kendi hakları olan bir “birey” olarak kabul edilmesidir. Bu yaklaşımın en somut yansıması, idrak yaşındaki çocuğun velayet konusundaki görüşünün alınması zorunluluğudur.
- “Çocuğun Velayeti Hangi Durumlarda Anneye Verilir?” Sorusunun Cevabında İdrak Yaşı: Hem Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi hem de Yargıtay’ın yerleşik içtihatları, kendisini ilgilendiren bir yargılamada çocuğun görüşünün alınmasını emreder. Türk yargısındaki uygulamada “idrak yaşı” genellikle 8 yaş ve üzeri olarak kabul edilmektedir. Bu yaştaki bir çocuğun velayetine ilişkin bir karar, onun görüşü alınmadan verilemez; aksi takdirde bu durum Yargıtay tarafından mutlak bir bozma nedeni sayılmaktadır. 8 Yaşının üzerindeki çocuğunun “Annemle Yaşamak İstiyorum” iradesini tutarlılıkla göstermesi; velayetin annede bırakılması için önemlidir.
- “Çocuğun Velayeti Hangi Durumlarda Anneye Verilir?” Sorusunun Cevabında İdrak Yaşındaki Çocuğun Görüşünün Niteliği ve Etkisi: Çocuğun beyanı, mahkeme için mutlak bağlayıcı değildir. Hâkim, çocuğun bu beyanı baskı altında veya diğer ebeveynin yönlendirmesiyle verip vermediğini, beyanın çocuğun kendi gerçek iradesini yansıtıp yansıtmadığını ve en önemlisi, bu tercihin çocuğun üstün yararına uygun olup olmadığını değerlendirir. Örneğin, çocuk daha rahat ve disiplinsiz bir ortam sunduğu için bir ebeveyni tercih ediyorsa, ancak diğer ebeveynin sunduğu eğitim ve gelişim imkanları daha iyiyse, hâkim çocuğun beyanının aksine karar verebilir.
- Görüşün Alınma Usulü: Çocuğun görüşünün alınması hassas bir süreçtir. Bu işlem, mutlaka bir uzman (pedagog, psikolog) eşliğinde, çocuğun kendisini rahat ve güvende hissedeceği bir ortamda, duruşma salonunun stresinden uzakta gerçekleştirilmelidir. Uzman, çocuğun beyanının samimiyetini ve olgunluk düzeyini değerlendirerek mahkemeye bir rapor sunmakla görevlidir.
Kardeşlerin Birbirinden Ayrılmaması İlkesi
Boşanma sürecinde birden fazla çocuk varsa, boşanmada 2 çocuğun velayeti kime verilir sorusu gündeme gelir. Bu noktada Yargıtay’ın benimsediği temel ilke, “kardeşlerin birbirinden ayrılmaması”dır.
- Kardeşlerin Birbirinden Ayrılmaması İlkesinin Gerekçesi: Bu ilkenin temelinde, kardeşlerin birbirlerine olan duygusal bağlarının, gelişim süreçlerinde birbirlerine sağladıkları desteğin ve ortak bir kaderi paylaşmalarının, ruhsal ve sosyal gelişimleri için hayati önem taşıdığı düşüncesi yatar. Kardeşlerin ayrılmasının, her iki çocuk üzerinde de travmatik etkiler yaratabileceği kabul edilir.
- Kardeşlerin Birbirinden Ayrılmaması İlkesinin İstisnaları: Bu ilke de mutlak değildir. Çocuğun üstün yararının gerektirdiği zorunlu hallerde, kardeşlerin velayeti farklı ebeveynlere verilebilir. Bu istisnai durumlara örnek olarak şunlar gösterilebilir:
- Kardeşlerden birinin idrak yaşında olup, diğer kardeşinden farklı bir ebeveyni ısrarla tercih etmesi.
- Kardeşlerden birinin özel bir sağlık sorununa veya engele sahip olması ve bu nedenle ebeveynlerden birinin özel bakımına ihtiyaç duyması.
- Kardeşler arasında ciddi bir geçimsizlik veya çatışma olması.
- Ebeveynlerden birinin sadece bir çocuğun velayetini üstlenebilecek maddi veya fiziki koşullara sahip olması.
Bu gibi durumlarda mahkeme, kardeşleri ayırma kararı verse dahi, kardeşler arasındaki kişisel ilişkinin devamını sağlayacak (tatillerde, hafta sonlarında bir araya gelmeleri gibi) özel tedbirler almakla yükümlüdür.
Ebeveynlerin Sosyo-Ekonomik Koşulları
Ebeveynlerin maddi durumu ve sosyal imkanları, velayet kararında dikkate alınan ancak tek başına belirleyici olmayan bir faktördür.
- Ekonomik Durum: Annenin bir gelirinin olmaması veya babadan daha düşük bir gelire sahip olması, tek başına velayeti almasına engel değildir. Velayet, bir zenginlik yarışı değildir. Önemli olan, çocuğun temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek asgari yaşam standardının sunulmasıdır. Velayeti alan ancak ekonomik durumu yetersiz olan anne lehine, babanın ekonomik gücü oranında yüksek bir iştirak nafakasına hükmedilebilir. Gerekirse devletin sosyal yardım mekanizmaları da devreye girer.
- Yaşam Koşulları: Ebeveynlerin yaşadığı ev, çocuğa ayrı bir oda sunup sunamadığı, evin fiziki koşulları, bulunduğu sosyal çevre (okula yakınlık, parklar, güvenlik vb.) gibi faktörler, çocuğun üstün yararı kapsamında değerlendirilmesi gereken hususlardandır.
Sosyal İnceleme Raporu’nun (SİR) Rolü ve Önemi
Velayet davalarında hâkimin kararını en çok etkileyen ve aydınlatan delillerden biri, uzmanlar tarafından hazırlanan Sosyal İnceleme Raporu’dur (SİR).
Sosyal İnceleme Raporu’nun (SİR) Hazırlanışı ve İçeriği: Mahkeme tarafından görevlendirilen psikolog, pedagog ve/veya sosyal hizmet uzmanı, hem anne ve baba ile hem de idrak yaşındaki çocuk ile ayrı ayrı görüşmeler yapar. Ebeveynlerin ev ortamlarını ziyaret ederek yaşam koşullarını yerinde inceler. Hazırlanan raporda; ebeveynlerin kişilik yapıları, ebeveynlik becerileri, çocuğa karşı tutumları, sağlık durumları, yaşam koşulları, çocukla aralarındaki duygusal bağ ve çocuğun kendi beyan ve gözlemlenen durumu gibi birçok objektif ve sübjektif veri yer alır.
- Hâkimin Kararına Etkisi: SİR, hâkim için bağlayıcı bir nitelik taşımaz. Hâkim, rapordaki görüşün aksine bir karar verebilir. Ancak, Yargıtay uygulamasına göre, hâkimin rapordaki tespitlerden ve uzman görüşünden ayrılması durumunda, bu ayrılığın gerekçelerini kararında somut ve ikna edici bir şekilde açıklaması gerekir. Aksi takdirde, bu durum bir bozma nedeni sayılabilir. Dolayısıyla SİR, velayet davalarında yargılamanın seyrini büyük ölçüde etkileyen, kritik bir delil niteliğindedir.
Aşağıdaki tablo, velayet kararında hâkimin değerlendirdiği temel kriterleri ve bu kriterlerin çocuğun yaşına göre değişen önem derecesini özetlemektedir.
Tablo: Velayet Davalarında İlkeler ve Çocuğun Yaş Durumuna Göre Bu İlkelerin Uygulanması:
| Kriter | Çocuğun Yaşına Göre Önemi | Hakimin Değerlendirmesi | İlgili Mevzuat/Yargıtay Yaklaşımı |
| Çocuğun Üstün Yararı | Her yaşta mutlak öncelikli | Tüm faktörlerin bu ilke çerçevesinde bütüncül değerlendirilmesi. | TMK, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi, Yargıtay’ın tüm kararlarının temel ilkesi |
| Anne Bakım ve Şefkatine Muhtaçlık | 0-7 yaş arası çok önemli, 7 yaş sonrası azalır | Annenin velayet görevini yerine getirmesine engel ciddi bir durum olmadıkça velayetin anneye verilmesi yönünde güçlü bir karine. | Yargıtay’ın yerleşik içtihadı |
| Çocuğun Beyanı (Görüşü) | 0-7 yaş arası düşük önemli, 8 yaş ve üzeri önemli; yaş artıkça önem artar. | İdrak yaşındaki çocuğun görüşü alınmak zorundadır. Bağlayıcı olmasa da kararda ağır basan bir faktördür. | BM Çocuk Hakları Sözleşmesi, Yargıtay HGK Kararları |
| Kardeşlerin Ayrılmaması İlkesi | Her yaşta önemli | Kural olarak kardeşler ayrılmaz. Ancak üstün yararları gerektiriyorsa istisnai olarak ayrılabilirler. | Yargıtay’ın yerleşik içtihadı |
| Ebeveynlerin Sağlık Durumu | Her yaşta önemli | Velayet görevini sürekli olarak yerine getirmeye engel teşkil eden ciddi fiziksel/ruhsal hastalıklar değerlendirilir. Sağlık raporu ile ispat gerekir. | TMK md. 348 |
| Ebeveynlerin Yaşam Tarzı | Her yaşta önemli | Davranışın kendisinden çok, çocuğun gelişimine olan somut olumsuz etkisine bakılır (ihmal, kötü örnek olma vb.). | Yargıtay Kararları |
| Sosyo-Ekonomik Koşullar | Her yaşta değerlendirilir, ancak belirleyici değil | Çocuğa sağlanacak asgari yaşam standardı, eğitim ve sosyal imkanlar dikkate alınır. Tek başına zenginlik bir kriter değildir. | Yargıtay Kararları |
| Sosyal İnceleme Raporu (SİR) | Her yaşta çok önemli | Hâkim için bağlayıcı olmasa da kararı büyük ölçüde etkileyen, uzman görüşü içeren en önemli delillerden biridir. | 4787 Sayılı Kanun md. 5 |
Velayete İlişkin Tamamlayıcı Konular
Velayet kararı, sadece çocuğun hangi ebeveynle yaşayacağını belirlemekle kalmaz, aynı zamanda bir dizi tamamlayıcı hak ve yükümlülüğü de beraberinde getirir. Bu bölümde, velayet hakkına sahip olmayan babanın hakları, velayet hakkına sahip olmayan anneni hakları, velayet kararının zamanla değiştirilmesi, ortak velayet kurumu ve velayetle ilgili belgelerin nasıl temin edileceği gibi pratik ve prosedürel konular ele alınacak ve izah edilecektir.
Velayeti Annede Olan Çocuğun Babasının Hak ve Yükümlülükleri
Boşanma kararıyla velayetin anneye verilmesi, babanın ebeveynlik rolünün sona erdiği anlamına gelmez. Hukuk sistemi, velayet hakkına sahip olmayan babanın çocukla olan bağını korumak ve ebeveynlik sorumluluklarını devam ettirmesini sağlamak için bir dizi hak ve yükümlülük öngörmüştür. Bu konu, “velayeti annede olan çocuğun babasının hakları”nı merak edenler için açıklayıcı olacaktır.
- Kişisel İlişki Kurma Hakkı: Bu, velayeti olmayan babanın en temel ve vazgeçilmez hakkıdır. Mahkeme, velayet kararını verirken aynı zamanda babanın çocukla hangi zaman dilimlerinde, ne şekilde ve ne kadar süreyle görüşeceğini de düzenlemek zorundadır. Bu ilişki, genellikle hafta sonları yatılı kalma, dini ve resmi bayramların bir kısmını birlikte geçirme ve yaz tatilinde belirli bir süreyi (örneğin 1 ay) kapsayacak şekilde tesis edilir. Bu hakkın anne tarafından keyfi olarak engellenmesi, velayet görevinin kötüye kullanılması olarak kabul edilir ve babanın
velayetin değiştirilmesi davası açması için haklı bir sebep oluşturur. - İştirak Nafakası Yükümlülüğü: Müşterek çocuğun velayeti kendinde olmayan ebeveny, velayet hakkına sahip olmasa da çocuğun bakım, eğitim, sağlık ve diğer giderlerine ekonomik gücü oranında katılmakla yükümlüdür. Bu katılım Türk kanunlarında, “iştirak nafakası” olarak adlandırılır ve mahkeme tarafından çocuğun ihtiyaçları ile babanın gelir durumu dikkate alınarak belirlenir.
- Önemli Kararlara Katılım ve Bilgilendirilme Hakkı: Velayet hakkı anneye ait olsa da, babanın çocuğun hayatındaki önemli gelişmelerden (ciddi bir hastalık, önemli bir ameliyat, okul değişikliği gibi) haberdar edilme hakkı vardır.
- Okul Kaydı: “Velayeti annede olan çocuğun babası okul kaydı” yaptırabilir mi sorusunun cevabı kural olarak “hayır”dır. Çocuğun okula kaydı gibi yasal temsil gerektiren işlemler, velayet hakkı sahibi olan anne tarafından tek başına yapılır. Babanın bu işlemi yapabilmesi için anneden alınmış noter onaylı bir vekâletnameye ihtiyacı vardır. Ancak, acil durumlarda veya annenin kaydı yaptırmaktan kaçınması gibi hallerde, baba mahkemeye başvurarak bu konuda özel bir yetki veya geçici velayet talep edebilir.
Velayetin Değiştirilmesi Davası
Velayet kararları, verildikleri andaki koşullara göre tesis edilir ve taş üzerine yazılmış mutlak kurallar değildir. Tarafların veya çocuğun durumunda esaslı bir değişiklik olması halinde, bu kararlar her zaman yeniden gözden geçirilebilir. Bu mekanizma, “velayetin değiştirilmesi davası” olarak adlandırılır.
- Velayetin Değiştirilmesi Davası Şartları: Bu davanın açılabilmesi için temel şart, velayet kararının verildiği tarihten sonra koşullarda “esaslı bir değişiklik” olması ve bu değişikliğin çocuğun üstün yararını olumsuz etkilemesidir. TMK madde 183’te örnek olarak sayılan sebepler şunlardır: velayet sahibi ebeveynin yeniden evlenmesi, başka bir yere gitmesi veya ölmesi. Yargıtay kararlarıyla bu sebeplere, velayet görevinin ağır şekilde ihmal edilmesi, çocuğun diğer ebeveynle kişisel ilişkisinin engellenmesi, çocuğun idrak yaşına gelip diğer ebeveynle kalmak istemesi gibi birçok yeni durum eklenmiştir.
- Süreç: Dava, herhangi bir süreye tabi olmaksızın, değişiklik gerektiren durum ortaya çıktığında Aile Mahkemesinde açılabilir. Bu dava, kamu düzenine ilişkin olduğu için hâkim re’sen araştırma ilkesi uyarınca hareket eder ve tüm delilleri (tanık, SİR, uzman raporları vb.) toplar. Velayetin Değişikliği Davası, basit yargılama usulüne tabidir.
- Anlaşmalı Velayet Değişikliği: Taraflar, boşanma sonrası velayetin değiştirilmesi konusunda anlaşsalar dahi, bu anlaşma tek başına hukuki bir sonuç doğurmaz. Velayet kamu düzenine ilişkin olduğundan, tarafların anlaşmasını içeren bir protokol ile Aile Mahkemesi’ne başvurarak hâkim kararı almaları zorunludur. Noterde yapılan anlaşmaların velayetin değiştirilmesi konusunda hiçbir geçerliliği yoktur.
Ortak Velayet
Geleneksel Türk Aile Hukukunda boşanma sonrası velayet kural olarak tek bir ebeveyne bırakılırken, son yıllarda “ortak velayet” kurumu da uygulama alanı bulmaya başlamıştır. Bu gelişmenin arkasındaki temel itici güç, Türkiye’nin taraf olduğu ve 2016 yılında iç hukukta yürürlüğe giren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 7 No’lu Protokol’dür. Bu protokol, eşlerin evliliğin sona ermesi halinde dahi çocuklarıyla olan ilişkilerinde hak ve sorumluluklar bakımından eşit olduğunu düzenlemektedir.
- Şartları: Yargıtay, bu protokol ve çocuğun üstün yararı ilkesi doğrultusunda, belirli şartların varlığı halinde ortak velayete karar verilebileceğini kabul etmektedir. Bu şartlar şunlardır:
- Çocuğun üstün yararının ortak velayeti gerektirmesi.
- Anne ve babanın her ikisinin de ortak velayeti talep etmesi ve bu konuda anlaşmış olmaları.
- Ebeveynlerin aralarındaki husumeti bir kenara bırakıp, çocuğun geleceği için işbirliği yapabilecek olgunlukta ve iletişim becerisine sahip olmaları.
- Uygulamadaki Sorunlar: Ortak velayet, çocuğun her iki ebeveynle de güçlü bağ kurmasını sağlama gibi avantajlar sunsa da, ortak velayetin dezavantajları da bulunmaktadır. Çocuğun eğitimi, sağlığı, yurtdışına çıkışı gibi önemli kararlarda her iki ebeveynin de onayı gerektiğinden, karar alma süreçleri yavaşlayabilir ve ebeveynler arasında yeni çatışmalara yol açabilir.
- Ortak Velayette Nafaka: Ortak velayet kararı verilmesi, iştirak nafakası yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Çocuk fiilen hangi ebeveynin yanında daha fazla kalıyorsa veya bir ebeveynin ekonomik durumu diğerine göre daha zayıfsa, hâkim çocuğun giderlerine katılım amacıyla diğer ebeveyn aleyhine nafakaya hükmedebilir.
Velayet Belgesi Nasıl Alınır?
Tarafların sıkça sorduğu “çocuğun velayet belgesi” ve “velayet belgesi e-devletten alınır mı?” sorularının yanıtı önemlidir.
- Belgenin Niteliği: Öncelikle belirtmek gerekir ki, nüfus cüzdanı gibi müstakil bir “velayet belgesi” mevcut değildir. Velayet durumu, boşanma veya velayet davası sonucunda mahkemenin verdiği gerekçeli kararın hüküm fıkrasında açıkça belirtilir. Dolayısıyla, velayeti ispatlayan belge, bu kesinleşmiş mahkeme kararıdır.
- Belgenin Temini: Bu kararın onaylı bir sureti, davanın görüldüğü mahkemenin kaleminden fiziki olarak alınabilir. Daha pratik bir yöntem ise, Adalet Bakanlığı’nın Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden bu belgeye ulaşmaktır. Taraflar veya avukatları, e-Devlet şifreleri ile UYAP Vatandaş veya Avukat Portalı’na giriş yaparak ilgili dava dosyasından gerekçeli kararı indirebilir ve çıktısını alabilirler.
Türk hukukunda çocuğun velayetinin anneye verilmesi süreci çok faktörlü ve dinamik bir yapıya sahiptir. Yargısal kararların merkezinde, her türlü yasal karine ve ebeveyn talebinin üzerinde yer alan “çocuğun üstün yararı” ilkesi bulunmaktadır. Bu ilke, mahkemelere her bir davayı kendi özgün koşulları içinde değerlendirme ve çocuğun geleceği için en sağlıklı ve doğru kararı verme konusunda geniş bir takdir yetkisi tanımaktadır.
Genel bir kural olarak, özellikle küçük yaştaki çocukların anne bakım ve şefkatine muhtaç olduğu yönündeki yerleşik Yargıtay karinesi, velayetin anneye verilmesi yönünde güçlü bir eğilim yaratır. Ancak bu karine mutlak değildir.
Velayet kararları statik değildir. Boşanma sonrası ebeveynlerin veya çocuğun yaşam koşullarında meydana gelen esaslı değişiklikler, “velayetin değiştirilmesi davası” yoluyla mevcut durumun yeniden değerlendirilmesine olanak tanır. Bu, velayet hukukunun cezalandırıcı değil, koruyucu ve çocuğun değişen ihtiyaçlarına uyum sağlayabilen esnek doğasını göstermektedir.
Bu karmaşık ve hassas süreçte, tarafların haklarını doğru bir şekilde ileri sürebilmeleri ve en önemlisi çocuğun menfaatlerini en üst düzeyde koruyabilmeleri için profesyonel hukuki destek almaları büyük önem taşımaktadır. Velayet davaları, sadece hukuki bilgi değil, aynı zamanda pedagojik ve psikolojik boyutları da olan, özel bir uzmanlık gerektiren alanlardır. Bu nedenle, sürecin bir Adana Boşanma Avukatı veya bu alanda uzmanlaşmış bir Adana Velayet Davası Avukatı gibi bir profesyonel ile yürütülmesi, hem tarafların hak kaybı yaşamasını önleyecek hem de çocuğun bu zorlu süreçten en az zararla çıkmasına yardımcı olacaktır.
Yasal Uyarı: Bu yazı genel bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup, hukuki danışmanlık niteliği taşımaz. Yazılarımız düzenli aralıklarla kontrol ediliyor olsa da; Her gün değişen içtihatlar neticesinde yazımızın güncelliği de garanti edilememektedir. Her somut olay kendi özel koşullarına göre değerlendirilmelidir. Hak kayıpları yaşamamak için profesyonel hukuki yardım almanız tavsiye edilir.
Çocuğun Velayeti Hangi Durumlarda Anneye Verilir Hakkında Sıkça Sorulan Sorular (SSS)
Çocuğun velayeti hangi durumlarda anneye verilir?
Türk hukuk sisteminde velayetin temel ilkesi “çocuğun üstün yararıdır”. Kanunda velayetin öncelikli olarak anneye verileceğine dair bir hüküm olmasa da , Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında, özellikle küçük yaştaki çocuğun “anne bakım ve şefkatine muhtaç” olduğu kabul edilir. Annenin velayet görevini yerine getirmesine engel olacak ciddi ve inandırıcı bir delil bulunmadığı sürece, velayetin anneye verilmesi yönünde güçlü bir eğilim vardır.
Velayet kararında en önemli ilke nedir?
Velayet davalarında mahkemenin öncelikli olarak dikkate aldığı tek ve en önemli ölçüt, “çocuğun üstün yararı” ilkesidir. Bu ilke, çocuğun mevcut ve gelecekteki fiziksel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve sosyal gelişiminin güvence altına alınmasını hedefler. Bu ilkenin yasal dayanağı hem Türk Medeni Kanunu hem de Türkiye’nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’dir.
“Anne bakım ve şefkatine muhtaçlık” karinesi ne anlama gelir?
Kanunda açıkça yazmasa da, Yargıtay’ın istikrarlı kararlarıyla geliştirilmiş bir karinedir. Bu karineye göre, özellikle 0–7 yaş aralığındaki küçük çocukların sağlıklı gelişimleri için anne bakımına ve ilgisine muhtaç oldukları kabul edilir. Bu nedenle, annenin velayet görevini yapmasına engel çok ciddi bir durum ispatlanmadıkça, bu yaş grubundaki çocukların velayeti genellikle anneye verilir.
Çocuğun yaşı velayet kararını nasıl etkiler?
Çocuğun yaşı, velayet kararında önemli bir faktördür ve yargısal pratikte farklı yaş gruplarına göre eğilimler gözlemlenir:
- 0–3 Yaş Grubu: Bu dönemde çocuklar anneye mutlak derecede bağımlı kabul edildiğinden, çok istisnai durumlar dışında velayet anneye verilir.
- 3–7 Yaş Grubu: Çocuğun anne şefkatine olan ihtiyacının devam ettiği kabul edilse de babanın sunduğu imkanlar da değerlendirmeye alınmaya başlanır.
8 Yaş ve Üzeri: Bu yaş, çocuğun “idrak yaşı” olarak kabul edilir ve velayet kararı verilmeden önce çocuğun görüşünün alınması zorunludur. Çocuğun kendi tercihi, bu yaş grubunda kararı etkileyen en önemli faktörlerden biri haline gelir.
Evi terk eden babaya velayet verilir mi?
Bir ebeveynin ortak konutu terk etmesi, tek başına velayeti kaybetmesi için yeterli bir sebep değildir. Velayet kararında belirleyici olan, evi terk etmekten ziyade, çocuğu ve velayet sorumluluğunu fiilen terk edip etmemektir. Eğer baba, evi terk ederken çocukla ilgilenmeye devam etmiş ve sorumluluklarını yerine getirmişse velayeti alabilir. Ancak çocuğu da fiilen terk etmiş ve uzun süre ilgilenmemişse, bu durum velayetin anneye verilmesi için güçlü bir delil teşkil eder.
Boşanmada 2 çocuğun velayeti kime verilir?
Birden fazla çocuk olduğunda, Yargıtay’ın benimsediği temel ilke “kardeşlerin birbirinden ayrılmaması”dır. Kardeşlerin birbirine sağladığı duygusal desteğin, ruhsal ve sosyal gelişimleri için hayati önem taşıdığı kabul edilir. Ancak, çocukların üstün yararı gerektiriyorsa (örneğin kardeşlerden birinin ısrarla farklı bir ebeveyni tercih etmesi gibi) bu ilkenin istisnaları uygulanabilir ve kardeşler ayrılabilir.
Annenin aldatması (sadakatsizliği) velayeti kaybetmesine neden olur mu?
Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, annenin sadakat yükümlülüğünü ihlal etmesi, tek başına velayetin kendisinden alınması için yeterli bir sebep değildir. Mahkeme, “kötü bir eş” olmanın otomatik olarak “kötü bir anne” olmak anlamına gelmediğini kabul eder. Ancak bu durum, çocuğun bakımını ihmal etmesine veya çocuğun gelişimini olumsuz etkileyecek şekilde yaşanmasına neden oluyorsa, velayet kararında belirleyici olabilir.
Çocuğun velayet kararında görüşü alınır mı?
Evet. Yargıtay uygulamasına göre 8 yaş, “idrak yaşı” olarak kabul edilir ve bu yaştan itibaren çocuğun velayet konusundaki görüşünün alınması yasal bir zorunluluktur. Çocuğun görüşü mahkeme için bağlayıcı olmasa da, kararı etkileyen en önemli faktörlerden biridir. Bu görüş, mutlaka bir uzman (pedagog, psikolog) eşliğinde, çocuğun rahatça konuşabileceği bir ortamda alınmalıdır.
Velayeti annede olan çocuğun babasının hakları nelerdir?
Velayetin anneye verilmesi, babanın ebeveynlik rolünü bitirmez. Babanın temel hak ve yükümlülükleri şunlardır:
- Kişisel İlişki Kurma Hakkı: Babanın çocukla düzenli olarak (hafta sonları, bayramlar, yaz tatili gibi) görüşmesini sağlayan en temel haktır.
- İştirak Nafakası Yükümlülüğü: Babanın, çocuğun bakım, eğitim ve sağlık gibi giderlerine ekonomik gücü oranında katılmasıdır.
- Bilgilendirilme Hakkı: Çocuğun hayatındaki önemli gelişmelerden (sağlık, okul değişikliği vb.) haberdar edilme hakkı vardır.
Velayeti annede olan çocuğun okul kaydını baba yaptırabilir mi?
Kural olarak hayır. Çocuğun okula kaydı gibi yasal temsil gerektiren işlemleri, velayet hakkına sahip olan anne yapar. Babanın bu işlemi yapabilmesi için anneden alınmış noter onaylı bir özel vekâletnameye ihtiyacı vardır.
Velayetin değiştirilmesi davası nedir? Hangi durumlarda açılır?
Velayet kararları kesin hüküm değildir ve koşullar değiştiğinde yeniden düzenlenebilir. Velayet kararından sonra koşullarda “esaslı bir değişiklik” olması ve mevcut durumun çocuğun üstün yararına aykırı hale gelmesi durumunda “velayetin değiştirilmesi davası” açılabilir. Velayet sahibinin başka bir yere taşınması, yeniden evlenmesi, velayet görevini ihmal etmesi veya çocuğun diğer ebeveynle kişisel ilişkisini engellemesi gibi durumlar bu davaya gerekçe olabilir.
Annenin ekonomik durumunun iyi olmaması velayeti almasına engel midir?
Hayır. Annenin bir gelirinin olmaması veya babadan daha az kazanması, tek başına velayeti almasına engel değildir. Velayet bir zenginlik yarışı değildir. Önemli olan, çocuğa asgari yaşam standardını sunabilmektir. Bu durumda, babanın ekonomik gücüne göre anne lehine yüksek bir iştirak nafakasına hükmedilebilir.
Çocuğun velayet belgesi nedir ve nasıl alınır?
Nüfus cüzdanı gibi ayrı bir “velayet belgesi” yoktur. Velayeti ispatlayan belge, davanın görüldüğü mahkemenin verdiği kesinleşmiş gerekçeli karardır. Bu kararın onaylı bir örneği, davanın görüldüğü mahkemenin kaleminden alınabilir.
Velayet belgesi e-devletten alınır mı?
Doğrudan “velayet belgesi” adıyla bir belge e-Devlet’ten alınmaz. Ancak taraflar veya avukatları, e-Devlet şifreleri ile UYAP Vatandaş veya Avukat Portalı’na giriş yaparak ilgili dava dosyasındaki velayete ilişkin kesinleşmiş gerekçeli kararı indirebilir ve çıktısını alabilirler. Bu belge resmi işlemlerde kullanılabilir.
Evlilik dışı doğan çocuğun velayeti kime aittir?
Türk Medeni Kanunu’nun 337. maddesine göre, anne ve baba evli değilse velayet doğrudan anneye aittir. Babanın çocuğu tanıması veya babalık davası sonucu soybağı kurulması bu durumu değiştirmez. Bu velayet hakkı için ayrıca bir mahkeme kararına gerek yoktur.
Annenin hangi sağlık sorunları velayeti almasına engel olabilir?
Annenin, velayet görevini sürekli olarak yerine getirmesine engel olan ciddi sağlık sorunları velayetin babaya verilmesini gerektirebilir. Çocuğun günlük bakımını yapamayacak derecede ağır fiziksel hastalıklar veya çocuğun güvenliği için tehlike oluşturan akıl hastalıkları bu kapsamdadır. Bu tür iddiaların mutlaka yetkili bir sağlık kuruluşundan alınacak güncel bir sağlık kurulu raporu ile ispatlanması gerekir.
Velayet davalarında "Sosyal İnceleme Raporu" (SİR) nedir?
SİR, mahkeme bünyesindeki psikolog, pedagog ve sosyal hizmet uzmanları tarafından hazırlanan bir rapordur. Uzmanlar, ebeveynler ve çocuk ile görüşerek, yaşam koşullarını yerinde inceleyerek çocuğun üstün yararının hangi ebeveynin yanında olduğuna dair bir değerlendirme sunarlar. Bu rapor, hâkim için bağlayıcı olmasa da kararı büyük ölçüde etkileyen en önemli delillerden biridir.
Ortak velayet nedir ve Türkiye'de mümkün müdür?
Ortak velayet, boşanma sonrasında anne ve babanın velayet hakkını birlikte kullanmaya devam etmesidir. Türkiye’de son yıllarda uygulanmaya başlanmıştır. Ortak velayete karar verilebilmesi için çocuğun üstün yararının bunu gerektirmesi, anne ve babanın her ikisinin de bunu talep etmesi ve çocuğun geleceği için işbirliği yapabilecek olgunlukta olmaları gerekir.
Anne, çocuğa şiddet uygular veya onu ihmal ederse ne olur?
Annenin çocuğa karşı fiziksel, duygusal veya cinsel şiddet uygulaması, istismarda bulunması veya bu tür eylemlere göz yumması, velayet hakkını kaybetmesi için en ciddi sebeplerdendir. Benzer şekilde, çocuğun beslenme, barınma, sağlık gibi temel ihtiyaçlarını sürekli ve ciddi bir şekilde karşılamaması (ihmal), velayetin değiştirilmesi için yeterli bir sebeptir.
Annenin velayeti istememesi durumunda ne olur?
Eğer anne, boşanma veya velayet davası sırasında velayeti istemediğini açıkça beyan ederse, hâkim çocuğun menfaatine aykırı bir durum görmediği takdirde velayeti babaya verecektir.
